KAYBOLMUŞ GÜNL
ER
Osman Aytekin
Çocukluğumuzda sadece radyo vardı. Önceleri ve çoğunlukla TRT’yi dinlerdik, sonraları hayatımıza Polis Radyosu, Kıbrıs Radyosu girdi. Velhasıl radyo dinlerdik. Arkası Yarın, Halk Hikayeleri, Yurttan Sesler… Sonraları türkü ve şarkılara bir de Türkçe sözlü Hafif Batı Müziği eklendi ve hayatımıza girmeye başladı. O yıllarda Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Erkin Koray.. gibi sanatçılar TRT’ye çıkartılmazdı. Her nedense televizyon hayatımıza girince ilerliyen zamanlarda bu sanatçılara yasaklar devam etti. Ancak yılbaşı programlarında gece saat 12.00’den sonra Orhan Gencebay televizyona çıkartılıyordu.
Yılda bir kez o da yeni bir yıla girerken. TRT yetkilileri herhalde şöyle düşünmüş olacaklar, “Bu sanatçıların dinleyenler çok… Dinleyenlere TRT olarak bir iyilik yapalım da garibanlar biraz sevinsinler, neşe dolsunlar!.. “
Büyüyüp serpilmeye başladığımız yıllarda nihayet sinema ile tanıştık. Fakat babam ne sinemadan, sanatçılardan, artistlerden, aktristlerden hiç hazzetmezdi. Hatta şarkı ve türkü ile arası da iyi değildi. Ancak beni bir kez yanılttı. Benim düğünümün arefesinde kayınpederin evine bir heyet halinde gidildi, orada biri türkü söylüyordu. Bu belki Tilli Teksas olabilir… Her nasıl olduysa babam bir Erzurum türküsü istedi. Adamda da (o türkü söyleyen kişi kimdi tam hatırlamıyorum) bir Erzurum türküsünü söyledi. Türküyle ilgili olarak babam askerliğini Erzurum da yaptığını söylemişti. Her nasılsa babam biraz duygulanmış olacak. Askerlik hatıralarından az da olsa söz etmişti.
Neyse… Ben de sinema tutkusu başlamıştı. Hafta sonlarını iple çekiyordum. 2 film birdendi nasıl olsa. Fakat sinemaya sadece hafta sonları gidebiliyordum. Hafta içi gündüz matinesi yoktu. Akşamları tek film oynardı. Benim de evden akşam çıkmamın imkanı yoktu. O yıllarda emmioğlu, değerli ve de rahmetli Gözüm (lakabıydı) İbrahim ağabeyimin gündüzleri kahvesinde müşterilere çay, soğuk sıcak oralet, Ankara meyveli ve sade gazozu dağıtıyorum. Bir de evde yaptığımız daha doğrusu nenemin yaptığı oraletler vardı. Her neyse bir gün İbrahim Ağabeyime derdimi açtım.
“Akşamları sinemaya gitmek istiyorum ama babam izin vermez. Hatta hafta sonları filimleri için gündüz matinasına bile müsade etmez ama ben bir yolunu buluyorum. Akşamları hani… Sen anlarsın ya Abi…” dedim.
Ibrahim Ağabey, “sen meraklanma ciğerim! “Dedi. ” O iş bende”, demişti. Derken babamla yanımda konuştu ve dediki,
” Amca akşam kahvede Osman ‘a biraz ihtiyacım var. ” Babam da,” tamam”, dedi. Bu vesileyle akşamları arada bir sinemaya gidiyor, eve geç geliyordum.
Bir hafta sonu Sinemanın apörlerinden şarkılar çalmaya başladı. Esengül’ den, “Taht Kurmuşsun Kalbime”, Barış Manço’ da, “Genç Osman marşını söylüyor. Erkin Koray, Orhan Gencebay, Neşet Ertaş, Ferdi Tayfur… Falan… Büyük bir şevkle sinemaya gidecektim ama cebimde 5 kuruş dahi yoktu. Anam görmeden bizim kümesliğe girdim. Tavuğun biri de folluğun üzerine oturmuş, tavukları kış kışladım. Ötmeye başladılar. İki dakika bana yeterdi. Gözümü folluktaki yumurtaya diktim. Tavuğu kaçırdım. Fol yumurtayı aldığım gibi kümesten olanca hızımla uzaklaştım. Soluğu çarşıda aldım. Rakıcı Hazım (Kuş) amcanın dükkanına kendimi attım. Yumurtayı hemen sattım. 25 kuruşu cebime indirdim. Tereklerde Nevşehir Gazozu Ile Niğde Gazozu yan yana duruyordu. Gazozlara içim gidiyordu. Dükkandan çıktım. Sinema gişesinden bilet aldım ve o kalabalıkta içeri girdim. İçerisi çok kalabalıktı. Arkadaşlarımdan birkaçını gördüm. Yanlarına vardım. Uzun banklar vardı. Sıralara 4-kişi kuruluyordu. Sıranın üzerine oturdum. Aradan çok geçmedi. Arkadaşımdan biri beni dürttü. Babam içeri girmiş fellik fellik beni arıyordu. Korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Hemen ağaç sıranın altına girdim. Arkadaşlarda görükmeyeyim diye beni perdelediler. Nihayet babam etrafa, sıralara baktı, kalabalığa göz gezdirdi ve gitti de derin bir nefes aldım.
İlk sinemaya gidiş günlerim böyle başlamıştı.
Bazen bir yerden geçerken veya bir yerlerde altmışlı yılların favori seslerini duyduğumda o plakları, şarkı ve türküleri dinlerim. Şimdi ne o günler, ne o insanlar, ne de o mahalle kaldı. Yeri geliyor insan kavga ettiği insanları dahi özlüyor.
O günler zordu. Haberleşme neredeyse sıfır noktada idi, birini bulmak için zaman çok harcanıyordu. İmkanlar kısıtlıydı. Ancak bir arkadaşlık ruhu, mahalleli mensubiyeti ve kavi arkadaşlıklar vardı. Şimdi her şey var ve düne göre de iş bilene de çok kolay…
İyi kötü geçmiş günlerin samimiyetine buradan yaşayanlara selamlar, sevgiler, âhirete yurduna vasıl olanlara da rahmet dileyelim. Yaşıtlarımızın çoğu dünya değiştirdi;kalanlara sağlık ve huzur diliyorum.
Osman Aytekin